Vedat Türkali'yi "Bir Gün Tek Başına" romanını okuyarak tanıdım, roman daha önce düşünceleri nedeniyle yıllarca sorgularda kalmış Kenan'ın eşi ve çocuğu ile her şeyden uzak oluşturmaya çalıştığı, hiçbir şeye karışmayan korunaklı yaşamının bir meyhanede tanıştığı Günsel ile tamamen değişmesini ve geçmişte ki Kenan'ın yüreğindeki aşk ve devrem ateşinin tekrar alevlenmesini anlatıyor.
Anlatmak biraz eksik kalır; romanı okuduktan sonra anlatılan İstanbul sokaklarında Kenan veya Günselle karşılaşacak gibi hissediyorsunuz. 744 sayfalık bir kitabı iki günde bitirmek ve hala devamını beklemek dahi romanın sürükleyiciğini anlatmaya yeter sanırım.
Vedat Türkali'yi anlatırken sadece eserlerini anlatmak yetmez çünkü eser vermekten ziyade ülkesinin sorunları karşısında dik duruşu ve ülke insanının yararına olabilecek; durulan sokaktan iyi görülmeyen sorunların daha geniş perspektiften görüp sorunların tespiti ve çözümünü toplumsal platformlarda savunmak gibi özel bir yanı vardı. Ne yazık ki bulunduğu sokaktan sorunlara bakanların da çok fazla tepkisini çekerdi.
Bence Yaşar Kemal'den sonra Vedat Türkali'nin de gidişi önemli bir boşluk yaratacaktır.
